6 Nisan 2010 Salı

Çift Kişilik Endorfin



Doğrudan bilinçaltınıza sızan tınılarıyla istemsiz seğirmelere yol açan hipnotik grup Extrawelt, Şubat ayında Alexander Kowalski işbirliğiyle çıkarttığı son EP’si Reset / Leaf 43 ile yine karanlık tarafa geçmiş bulunuyor. Hayırlısı olsun.

Hamburg’lu duo Arne Schaffhausen ve Wayan Rabe müzikal hayatlarına oradan buradan topladıkları plakları yine ödünç aldıkları ekipmanlarla miksleyerek başladılar. Çıkarttıkları başarılı EP’lerle James Holden’nin esas adamı olan Extrawelt ilk etapta ‘Zu fuss’, ‘Soopertrack’, ‘Doch doch’ ile müzikal dehalarını kafamıza zorla soktular. Hiç bir zamansadece dansetmeye yönelik setler hazırlamayan müzisyenler, sizi kendi yarattıkları ‘Harikalar diyarında’ yüksek duygular ve ani çöküşlerle donattıkları devinim dolu tonlarıyla bekliyorlar. Tüm ipler kendi ellerinde delikten düşmemizi seyrederken, kendileri de tavşan kılığına girmiş onları takip etmemizi istiyor… Yarattıkları sert bass ritimleri gri tonlarıyla beynimizi işgal ederken zigot halindeki tınıları içimize işliyor. İnanılmaz bir uyum içerisinde müzik oluşturan ikiliden Arne setlerdeki rahatsız melodilerden ve basslardan, Wayan ise kontrolü elinde tutan mixlerden sorumlu. Bu durum ancak birisinin ötekinin içinde hayat bulması durumunda ve sadece aralarında ki hiyerarşinin kaybolması halinde meydana gelen bir birlikteliktir ancak…

Son EP’ niz Reset / Leaf 43’te minimal bir sounda daha da yakınlaştığınız hissediliyor..

Müziğimizi icra ederken ne yapmamız gerektiğini veya ne yapmak istediğimizi pek de fazla düşünmüyoruz. Sadece yapıyoruz. Ürettiklerimizi de belirli bir kategoriye sokmak niyetinde değiliz. Tech house, progressive ya da minimal house gibi isimlere dayanarak müzik üretmek istemiyoruz. Son EP’ de 90’ lardan esinlenmeler oldu. Geçmişi ve geleceği bugün için miksliyoruz. Belkide yaşlanıyoruzdur.

Setlerinizi oluştururma süreçleriniz nasıl gelişiyor?

Aslında ilham günlük yaşamımızdan bizlere akıyor. Sinemaya gittiğimizde, müzik dinlerken yada hayattan o aralar ne kaparsak bu müziğimizin hammaddesi olarak geri dönüşüme uğruyor. Daha sonra stüdyoya ve içimize kapanarak birşeyler çıkartıyoruz bu hammaddeden. Sahnede ise bildiğimiz tek şeyi yaparken aslında içimizde duygu patlamaları oluyor. Ama bunu kimse farketmez çünkü çok utangaçız bazen sahnenin arkasına saklandığımız bile oluyor.

Setlere başlamadan önce bir kurgu oluyor mu aklınızda yoksa her şey rastgele mi ilerliyor?

Pikapların başına geçmeden bazı şeyleri planlamak gerekiyor bu nedenle tamamen emprovize çalamıyoruz. Dinleyici kitlesi için setlerimizi pek değiştirdiğimiz söylenemez ancak eski ve yeni şarkıları birbirlerinin içinde eritmeyi seviyoruz. Böylelikle hem kafalar karışmış oluyor hemde kimsenin bilmediği setleri çalmıyoruz.

Lütfen söyleyin Zu fuss’daki uzaylı amcanın söylediği lirikler neler?

O sözler çok özel olduğundan kimsenin anlamasını istemedik. Ama Zu fuss bir aşk şarkısı. Çok çok hüzünlü bir aşk hikayesini anlatıyor. Bir erkek, bir kız ve bir canavar hakkında. Hikayenin sonunda biri ölüyor. Sadece bunları söyleyebiliriz.

Elektronik müzik sahnesine patlama yaratacak yeni bir tarz lazım gibi..

Umurumuzda değil. Gerçekten. Biz sadece kendi müziğimizi üretmek istiyoruz. Herkes kendi yolunu takip etmeli.

Ufukta ki yeni proje için belirli bir tarz oluştu mu kafanızda?

Planlamak asla işe yaramaz. Genelde kafamızdaki delilere kulak verip stüdyoya gireriz. Patlama yapacak progressive ağırlıklı bir parçanın tınıları vardır beynimizde ama sonunda elimizde loop ağırlıklı minimal bir şarkı buluveririz. Yani planlamak bizim işimiz değil.


Manipülatif Dekoder




Belirli kalıplar ve metronomlar üzerinden yürüyen müzisyenler eninde sonunda kendi sınırlarına tosluyor ve kendini tekrar etme lanetini üzerlerine salmış oluyorlar. Ama James Zabiela bu kategorinin dışında kalıyor. Hiç acımadan beyin kıvrımlarımızda roller coaster yapan DJ, ritimlerinden fışkıran düzensizliği hepimize bulaştırıyor… Genç Jedi Zabiela’yı, düşünme yetinizi kaybederek dinleyin. Zamandan arındırdığınız alanda durun ve bekleyin.


Yeni EP’in Darkness, ve The Master Series by Renaissance’dan bize biraz bahseder misin?


Ana parça ‘‘Darkness by Design’’ Joy Division, Depeche Mode ve biraz da Nirvana’dan etkiler taşıyor. Sevdiğim müziklerin bir karışımı yani. İkinci plak alışılageldik bir birliktelik olsa da birincisi bu hayatın fon müziğini betimliyor. Bu süreç sırasında kayıt cihazıyla dolaştım ve oradan buradan çeşitli sesler topladım ardından bunları iPod’umdaki müziklerle karıştırdım. Her yıl toplama albümler çıkaran DJ’ler tanıyorum fakat bunu yaparsanız insanların sizden sıkılması riski doğar ve bu durum benim kesinlikle istemediğim bir şey. Ayrıca iyi parçaları birkaç yıl elinizde tutarsanız eninde sonunda iyi bir toplama albüm çıkartırsınız.

Gelecek vaat eden DJ’ler sence hangileri?


’’Spektre’’ ve ’’Audiojack’’ ikiside iyi prodüktörler. Aynı zamanda ’’D-Nox’’ çok iyi bir DJ. Bence iyi bir yıl geçirecek olan ’’Tom Budden’’ nın bir çok kaydını ’’Carl Cox’’ şimdiden çalıyor ve sadece benden değil birçok insandan da destek görüyor. ’’KOS’’, ki parçalarını bende çoğu kez kullanırım, ’’Nic Fanciulli’’ nin açılışını yapmak için şu an turnede ve One + One turnemizi gerçekleştirdiğimizde yine önce o çıkmıştı. Ve bir ihtimal var ki onun ismini her zaman anıyorum ’’Dave Robertson’’. Ama şu an farklı bir isim ile çalışıyor, ’’Reset Robot’’ ve ’’Dubfire’’ onunla SCI+TECH etiketini kurmak için anlaştı. Halihazırda birçok insan için çalışıyor mesela, ’’Fergie’’ ve ’’Christian Smith’’ için yaptığı bir parçayı da yeni bitirdi…


Senin tarzın Breakbeat ve House karışımıydı. Şimdi ise Tech House DJ olmayı seçtin. Ne Değişti?


Hiçbir şey. Sadece bilindik house sound’uma bir tutam tat eklemek için evrim geçirdim. Açıkça görülüyor ki Tech House son yıllarda büyük ölçüde yükselişe gecen bir tarz.

Sen pikapların başındaki scratchingyeteneğine ek olarak, loop ve efektleri geniş ölçüde kullanabilen tarzınla tanınıyorsun. Bu durum, setlerinde, rutinlere düşmeyi engelleme yolun mu?


Kişisel olarak, hala iki plağın temposunu karıştırmayı seviyorum her ne kadar kabinde Ableton ve Tracker’a sahip olsam da geleneksel DJ’liği tercih ediyorum ki bence işin eğlenceli kısmı da bu. Biz aynı zamanda performans sanatçısıyız. Orada öylece durup sadece tuşlara basıyorsanız işin içine hiçbir şey katmıyormuş gibi görünürsünüz. Tüm işlerini senkronlayıp hiç emprovize çalmayan DJ’ler var. Aynı anda, parçalarını birlikte harmanlayıp yeni versiyonlar çıkaranlar da var. Bazen parçaları karıştırıp canlı performansta onlardan tekrardan yeni bir şeyler oluşturmayı seviyorum ki kabinde tüm o ekipmanı kullanmamın ana sebebi de bu. Beatmaching yaratıyorum ve bu bana hâlihazırda kullandığım müzikten daha çok heyecan veriyor. On beş yaşındaydım ve Nirvana dinliyordum. Birdenbire bu işin içine dalıvermemin nedeni arkadaşımın scratch’ını dinlememdi. Bu zamanlar benim herhangi bir House kaydını dinlememden bile daha eski bir döneme denk gelir. Bir turntable sahibi olmak istediğimi hatırlıyorum ve bunu yapabilmek için şansım vardı.

Teknolojiyi yakından takip ediyorsun,Tweeter fanısın diye duydum.


Evet, gerçekten seviyorum. Değişim ve gelişim beni hep mutlu etmiştir. iPhone piyasaya ilk çıktığı zaman sabah 6’da Apple’ın önünde kuyruğa girmiştim. Bu kadar yakından takip ediyorum yani.

80’lerin bilimkurgu filmleriyle dolu bir evde büyüdün. Bu durum müziğini etkiledi mi peki?


Dr. Who, Transformers çizgi filmleri, Starwars ve düşük bütçeli dönem filmlerinin üzerimde büyük bir etkisi vardır. İlk parçamın adının ’’Robophobia’’ olması da buna dayanıyor bir bakıma.

Gerçekten orijinal boyutlu Storm-Trooper ve iki tane büyük boy Dalek sahibi misin?


Evet! Hepsi de koleksiyon parçaları. Aslında ilk popüler çalışmam, Avustralya’dayken üç tane sınırlı sayıda üretilmiş, çok ağır Optimus Prime oyuncaklarını taşımaya kalkarken belimi incitmem sayesinde oluştu. Birkaç günlüğüne otel odasından çıkamadım ve Ableton kullanmayı öğrendim. Daha önce kullandığım müzik yazılımlarından farklıydı. Parça kendiliğinden oluştu ama ben ilk hitimi yaptığımın farkında bile değildim. Ortaya çıkan şarkıyı Pete Tong ve Nic Fancuilli’ye verince gerçekten de bir şeyler yakaladığımı anladım.

Birazda tasarım yeteneğinden bahsedelim. Piooner’ın EFX 1000 yazılımı nasıl gidiyor?


Bu konuda çok fazla bir şey söyleyemem. Etrafta ajanlar olabilir… Şaka bir tarafa, uzun zamandan beri Pioneer’la çalışıyorum ve henüz piyasa çıkmamış birçok ürünü bu sayede test edebildim. Geçen sene Japonya’da kendimi Pioneer’ın merkezinde yeni çıkmış stüdyo programlarını denerken buldum. Takım elbiseli onlarca insan durmuş beni dinliyordu. Bir an için üzerimde deney yaptıklarını sandım! Performans bitince hepsi kibarca tebrik etti ve çok etkilendiklerini söylediler. Daha sonra ise hayatımda aldığım en değerli hediyeyi verdiler, mavi bir EFX500!




SuperMayer Save the World!




SuperMayer ikilisi, kendi alanlarında çok başarılı işler çıkartan ve çeşitli janrları üzerlerine gayet iyi oturtan ender sanatçılardan. Elektronik müzikte, minimal kulvarda ikon olmuş setlere imza atan ve müzik mabedi Kompakt Records’un sahibi Michael Mayer ile Alman minimal techno’sunun en karanlık ve iyi seçkilerini sunan Superpitcher (Aksel Schaufler)’ın kırması olan SuperMayer’ı inceledik ve kendileriniübermensch olarak gördüklerini fark ettik.Kesinlikle haksız değiller çünkü onlar gereken kumaşı yeterince sağlıyorlar. Minimal dünyamızı kurtarmaya kendilerini adamış bu ikili bastırılan tüm duyguları maksimize ederken apışıp kalacaksınız.

Uzun yıllardan beri birlikte çalışıyorsunuz. Bir grup kurmakta nerden çıktı?

Bu proje aslında gelecekten geliyor. Aksel ve ben bir grup kurmayı senelerden beri düşünüyorduk. Ama pek erken olmaz diye de tahmin ediyorduk. Birden SuperMayer’e odaklandık ve karşımıza bu sonuç çıktı. Birbirimizi o kadar net anlıyoruz ki stüdyoda geçirdiğimiz zamanlar bize evimizde arkadaşlarla geçirdiğimiz vakitleri anımsatıyor. Biz bir grup değiliz. Biz süper kahramanlarız.

SuperMayer’le ilgili planlarınız neler?

Dünyayı kurtarmak!

Ama daha mütevazi olursak eğer, hep daha çok müzik ve daha çok remiks yapmak. Ayrıca herkes neden remiks istiyor anlamış değilim… Reddetmek zorunda kalıyoruz, ben bir babayım! Bu arada özel geceler düzenleyip, performans göstermeyi daha da fazlalaştırdık. Görsel takımımızla harika sahne şovları hazırlıyoruz.

SuperMayer’in tarzını nasıl tanımlıyorsunuz? Kompakt’tan çıkan tüm albümlerin çocuğu gibi mi?

Evet aynen öyle. Bu albümü başka bir plak şirketinden yayınlasaydım Aksel herhalde beni öldürürdü.

Bizim müziğimiz bir tutam pop, biraz minimal techno, bolca da ironi içeriyor. Tatmin eden bass ritimleriyle iyi vakit geçirmek istiyorsanız SuperMayer sizi de kurtarabilir.

Lütfen çizgi roman havasında albüm kapağı yapmanızı ve kendinizi kahraman olarak görmenizi de açıklayın…

Kitlemiz bizi kahraman olarak görüyor, biz de öyle… Çizgi romanları tercih ediyoruz çünkü bunca sene boyunca, müzik piyasasının içerisinde sadece DJ olarak değil, plak şirketi sahibi, distribütör, girişimci, tasarımcı vs. olarak çalıştıktan sonra artık hayatla dalga geçmeye başlıyorsunuz. Hiçbir şekilde ciddiye alınmaması gereken şeyleri kafaya takmak bir noktadan sonra saçma geliyor.

Müziğinizde tetikleyiciniz nedir?

Geçmiş, şimdi, ve tabiî ki gelecek. Arkadaşlar, çocuklarımız, ailemiz ve kendimiz.
Teknoloji, internet ve müziğin ta kendisi… Bu saydıklarımın hepsi üzerimize müzik olarak geri akıyor.