14 Nisan 2010 Çarşamba

Kutsal Üçlü: Tobias Daniel Thomas





İleriye dönüşümü olan işler yapan Tobias Thomas, akılsız müzik yapan ve nihayetinde çamura saplanıp kalan meslektaşlarından fersah fersah uzakta onlara el sallayan bir müzik adamı. Minimalin doğumunda kamerayı tutup, “Babaya gülümse hadi!” repliğinin sahibi de o. 20 sene önce tüm yaşanmışlıklarını geçmişte bırakıp, Michael Mayer ile hayatında bir “sabit” kurmaya Cologne’a gelen de o. Tüm dinleyenleri zevk ve acı çığlıklarına boğan, türler arası bağlantıyı çözmek adına hepimize anamorfoz gözlükleri dağıtan Kompakt adam Tobias; kirli, umursamaz, desibeli yüksek tınılarla sevişmemiz için elinden geleni ardına koymuyor.

Kendisi sorularımız karşısında tüm yalınlığıyla şeffaf bir halde dururken, biz de ona Michael Mayer’den, Kompakt’a, hayatının parabol eğrisinden, babasına dek sorulabilecek tüm soruları sorduk.

Müziğinde seni tetikleyen ne oluyor? Kırılma noktan nedir?

Benim tek derdim iletişim kurabilmek. Dj’liğe ilk başladığım zamanlarda güçlü hissediyordum çünkü bir şeyler yapanların tarafındaydım. Öteki tarafta duruyordum. Babam tiyatro yönetmeniydi, küçükken ona yardım ederdim. Bu sayede sahne önünde olmayı öğrendim ama sahne arkası benim daha çok ilgimi çekiyordu açıkçası… Biri olmak, işe yarayan bir şeyler yapmak, bir şeyler önermek ve insanlardan tepki alabilmek çok doyurucu bir duygu. Sanırım 16 yaşımdaydım ve ilk defa kulübe gitmiştim. Dj’in önünde dikilip, onu izledim ve hayatımda yapmak istediğim işin bu olduğunu anladım… Müzik yapmak benim yaşamımda ki en önemli olgu değil ancak bu, insanlarla iletişim kurabilmemin tek yolu. Bu yüzden ona ihtiyacım var. En iyi anlarda iletişim düzgün gider ve herkes mutludur…

Ya kötü anlarda?

Eğer 20 senedir müzik yapıyorsan bir yığın kötü anın vardır. Bazen müzik iyi değildir, bazen kulüp güzel değildir. 10 metre yukarda müzik yaparsan ne seyirciye ulaşabilirsin, ne de müzik yapma isteğine. Belki ses yeterli çıkmıyordur, ya da kitle yanlıştır, belki de ben yanlışımdır. Plak çalmak soru sormaya benzer, anında cevap almam gerekir. Eğer cevap gelmezse bir soru daha sorarım, gelmezse bir daha, bir daha, bir daha… Hala cevap yoksa ya da dinleyici tüm parçalara aynı şekilde dans ediyorsa, çalışamam tıkanırım. Ama bazen insanların hata yaptığımı söylemeleri güzel gelir. Bunu duymak gerekli çünkü. Suratlarına bakıp bundan sonra ne çalmam gerektiğini anlarım. Aslında bu iş çok stresli ama her zaman en iyisini ummak gerekli.

Spex Magazine’de yazıyorsun. İletişimin bir yolu da bu aslında…

Yazı yazmak daha sağlam bir durum çünkü elinde tutabiliyorsun. Evindesin, bilgisayarın önünde oturuyorsun yazını yazmış, yazıcıdan çıktısını almışsın. Bir konuda fikir belirtmişsin ve o artık dışarıda. Değiştiremezsin, saklayamazsın, unutamazsın o orada çünkü. Ama insanlar buna dans edemez o ayrı. Bu daha değişik bir durum. Okuldan öncede sonrada hep yazardım. Bir şair kadar duygusal değilim, Nobel ödülünü de kazanacak gibi de görünmüyorum ama dürüstüm. İnsanları bir yerlerinden yakalayabiliyorum. Benim hakkımda bir şeyler bildiklerini hissediyorlar ve bu beni onlara yakınlaştırıyor.

Minimal kendini tekrar ediyor deniliyor.

Bizim dönem için minimal neredeyse bitti. 10 seneden beri minimal çalıyoruz ve bu durum belirli bir noktadan sonra artık saçma gelmeye başlıyor. Minimal eşittir Berlin düşüncesi yerleşti insanların beynine. Bu düşünce yeni akımların doğmasını zorlaştırıyor. Belki de bu Richie Hawtin ve m-nus yüzündendir bilmiyorum. Ama bir bakıma da mutluyuz çünkü bizi işin içinde tutuyor bu durum. Bu müziği bilenler bizi biliyor çünkü yaratıcıları biziz. Bahsettiğim Avrupa minimali. Tabi birde Amerikan minimali ve Detroit Techno var. Bu konudan bahsetmek bile istemiyorum. Hala setlerimde minimal çalıyorum ama artık bunu yaymak, ideal düşüncem haline getirmek, insanların vizyonlarını değiştirmek gibi dertlerim yok. Bu çok uzun zaman önceydi.

Peki yeni akım?

Bu konu artık gençlerin yaratacağı bir akım olacak. 2, 3 senden beri indie rock, techno nu wave gibi garip akımlar birbirlerinin içinden geçerek yeni bir şeyler oluşturuyorlar. Bu konu hakkında benim bir problemim yok, sadece anlamıyorum… Oturup dinliyorum bazen ama garip geliyor bana. Artık 38 yaşındayım ve bu gençler komik giyiniyorlar. Bundan sonra patlama yaratacak akım ne olur emin değilim ama aslında pek de umursamıyorum. Bu benim işim değil. Ben zamansız ve mekansız bir müzik çalıyorum. Hepimiz pop dinleyerek büyüdük ve ardından elektronik müzik geldi. Bu dönemden kullanabileceğim o kadar çok kumaşım var ki… İşte bu yüzden çok şanslıyız. Techno, aslında jazz ve hip hopla aynı platformda. Öylece duruyor. Bir yere gittiği yok. Bende çok fazla yorulmazsam eğer benim de bir yere gittiğim yok.

Michael Mayer ve Aksel ile olan ilişkinden bahsedelim birazcık…

Michael’i 20 senedir tanıyorum. Üniversite bitince Cologne’a geldim ve ‘Hey Mayer burası güzel sende gel!’ dedim ve geldi. Michael en çok back to back çaldığım kişi çünkü beni en iyi anlayan o. Benimde en çok güvendiğim insan kendisi. Aksel ise daha sonra gruba dahil oldu. O bizden daha genç ve bizim mirasımız gibi bir şey aslında… Biz krallardık o da prens. Onu bu sorumlulukla yetiştirdik. O da Michael’la ikimizin paylaştığı felsefeyi tamamen benimsedi. Geceye nasıl başlanır, nasıl bitirilir, insanlarla nasıl uğraşılır, ışık nasıl ayarlanır hepsini öğrettik ona. Dj olmak sahneye çıkıp cool davranıp habire kasılmakla olmaz. Her noktada bütünlük ve denge oluşturmak asıl önemli olandır.

Tobias’ın anlamı ne bu arada?

Tobias Tanrı’nın isimlerinden biri. Aslına benim tüm isimlerim İncil’den. Tobias Daniel Thomas üçü de İncil’in Diriliş bölümünden alınma. İsmim yaratmak, kutsal güç, saflık, anlamına geliyor. Kısacası tanrı demek bir bakıma…

Çok büyük bir baskı olsa gerek…

Ne demezsin! (gülüşmeler)