31 Mart 2014 Pazartesi

Açlığın Gözleri


AKP seçmeni genellikle orta-alt tabakaya mensup insanlar ancak bu durumlarının pek de acınası olduğunu söylemek güç. Bundan yaklaşık 3 sene önce Gallup’un anketinin de ortaya koyduğu gibi Türkiye’de yaşayanların %75′i halinden memnun. Memnun olmayanların ağırlıklı kısmı ise ülkenin "Beyaz Türk" olarak nitelendirilen beyaz yaka üst-orta sınıf üyelerinden oluşuyor.

İşte halinden ve durumundan gayet memnun olanlara karşı hep bir yarı acıma hali ile bakanlara ise "Vicdanlı demokrat" diyoruz. AKP seçmeninin aslında acınacak durumda olan kütlelerden ziyade kişiliksiz mevdudiyetlerini ve kifayetsizliklerini tek bir adamın peşinde koşarak gidermeye çalışan inanmışlar grubu olduğunu görmemiz için ise daha fırınlar dolusu ekmek yememiz gerekecek gibi duruyor.

AKP’nin Beyaz Türkler’den ve üst-orta sınıflardan zorbalıkla ve her sene artırarak aldığını, yeniden dağıtımla bu alt sınıf Anadolu "magandalarını" ihya ettiğini, bu beslenip semirilen magandaların sayılarının milyonlara vardığını ve her 4 senede bir başımıza “milli irade” olarak patladığını biliyoruz.

Peki kim bu vicdanlı demokratlar? Onlar; görece kurtarılmış bir yerde yetişmiş, üst sınıflara mensup ve yaygın suçlamanın da dediği gibi halk konusunda hakikaten bilgisiz ya da daha doğru bir şekilde söylemek gerekirse iyimser olan insanlar. Aynı zamanda asla gidip görmedikleri, gidip görse bile kavrayamadığı Anadolu hakkında romantik düşlere sahip kişiler demek pek de hatalı sayılmaz. Genelinin karakteristik özelliği ise normalde kendileriyle kıyaslayınca epey düşük profile sahip kişilerin ahvalinden üzüntü duymalarıdır. Buraya dikkat etmenizi istiyorum. Dünya tarihi boyunca mıdır bilemem ama modernite dediğimiz, içinde bulunduğumuz süreçte ezilen olduğu iddia edenlerin sözcüsü hakikaten ezilenlerden ziyade o ezilenlerin durumunu görüp vicdanıyla hesaplaşamayan üst sınıf mensuplarıdır. Karl Marx, Michel Foucault, Jean Paul Sartre, Naom Chomsky ve daha niceleri…


Vicdanlı demokratlar sadece AKP karşısında değil dünyanın dört bir yanında ezilen, hor görülen ve düşük gelirli insanlara karşı ontolojik olarak sempati besler gerekirse onların kendi kazandığından ihya edilmesi için elinden geleni yapar. Bu kişiler sadece 50 yıllık kitle iletişim araçları sayesinde haberdar oldukları Afrika’daki insanlık dramlarına lanet okurlar hatta belli bir yaştan sonra kendilerini sadece fakir ve aç insanların durumlarının iyileştirilmesine adarlar. Onlara göre Afrikalıların aç kalmasının sorumlusu Afrika ülkelerinin başlarındaki diktatörler değil -ki görünen o ki Afrikalılar başlarındaki diktatörden oldukça memnunlar- vahşi kapitalist batı uygarlığının alçak kapitalist güdüsüdür.

Aslında biraz dikkatli bakınca vicdanlı demokratlara hemen hemen her yerde rastlayabilirsiniz. Davos Zirvesi’nde küresel adaletsizlik ve fakirlik Üzerine konferanslar verirler, Nişantaşı’nda Hakkari’deki bir köy okulu için kitap kampanyaları yaparlar hatta bu türün uzun yıllardır karikatürleşmiş bir başka versiyonu ise caretta carettalar için yardım sergisi düzenleyen salon beyfendileridir ki onlardan bahsetme gereği bile duymuyorum.

Beyaz Türk her durumda kendini suçlu gören psikolojiden kurtulup karşısındakinin azametini görmediği sürece RTE gibi binlercesinin daha zulmüne maruz kalmaya devam edecek ve en dokunaklısı da siyasetin kuralları içerisinde bunca haksızlığa rağmen oldukça naif bir yaklaşıma sahip olduğu için ezilmeyi ve sömürülmeyi bir nebze de olsa hak edecektir. 
Beyaz Türk şunu unutmamalı ki geçtigimiz Haziran’da Eskişehir’de 19 yaşındaki bir çocuğu döverek öldürenlerden 3′ü işçi, biri küçük esnaf öbürü ise gariban, halk çocuğu (?) polisti.