21 Ağustos 2013 Çarşamba

dark light | glass prism


Başkalarının yaşadığı acı, bir tüketim nesnesi hayatımızda.

Ahlaksızca davranışlarla her karşılaşmasında sürekli serseme dönen, insanların başka insanlara karşı nasıl dehşet verici derecede zalimleşebileceğinin fiili kanıtlarıyla her yüz yüze gelişinde hayal kırıklığına uğramaya devam eden birisi, ahlaki ya da psikolojik açıdan yetişkinliğe varmış değildir. Oysa belli bir yaştan sonra hiç kimsenin bu türde bir masumiyete ya da hafıza kaybına hakkı yoktur.

Anladım ki yanıldık, vahşet karşısındaki opaklığımızı korumayı insanlık sandık fakat bencillikti. Herhangi bir sergide veya televizyon programlarından birinde rastladığımız ‘o’ yerde yatan benim kardeşim olsa, bir salon dolusu gözlerine ‘inanamayan’ işime yarar mıydı dersiniz? Etki edebilmek için dahil olmak, dahil olabilmek için önce o acı gerçeğin kendi içine nüfuz etmesine izin vermek gerekmez mi? O halde sen kaç gülü feda edebilirsin kendi bahçenden, kaçını kurutursun gerçekliğin çölünde yürümek için?

Sorun sendeydi hep; ve bende, sen ve ben olmakta, kendinden çıkamamakta. İnsan olmayı tümüyle yanlış anladık belki; kendi kendimize olmaya çalışmakta, olabileceğimizi sanmaktaydı hata.


Oysa insan dediğin tek başına olunmuyor.