19 Nisan 2010 Pazartesi

Irreversiblé: Geç kalınmış bir yazı






"Geriye dönüş yoktur; zaman her şeyi mahveder.
Çünkü bazı şeyler onarılamaz...
Çünkü insan bir hayvandır...
Çünkü intikam isteği, doğal bir dürtüdür...
Çünkü çoğu suç cezalandırılmaz...
Çünkü sevilen birini kaybetmek, insanı yıldırım çarpmış gibi mahveder...
Çünkü aşk, yaşamın pınarıdır…"

Sırtını psikanalize dayamış, rüya ile gerçeğin sarmaş dolaş olduğu bir film. Film bir kadın ve etrafındaki üç erkek ile üç ana sahneden oluşuyor.

Alex'in sevgilisi /eşi Marcus "Ego"yu temsil ediyor. Alex'i çok seven oldukça şirin, sevecen ama bazen onu aldatmaktan da (partide kızlarla sevişmeye yeltenmesi) çekinmeyen biri. Yani her haliyle, günahıyla-sevabıyla normal bir insan. [aşk]

Alex'in eski eşi Pierre "Süperego"yu temsil ediyor. Entelektüel, her zaman kendisi dışındaki şeyleri ve insanları düşünen, sakınaklı biri. Marcus'u diğer kızlarla sevişmekten alıkoyan ve ona bunun ahlaksızca olduğunu söyleyen dans etmeyen, hep konuşmak muhabbet etmek isteyen biri. [mantık]

Alex'e tecavüz eden Tenya ise "İd"i temsil ediyor. Her göründüğünde hayvanca hareketlerde bulunan biri. Tecavüz ediyor, üstüne dövüyor, küfrediyor. Kavga sırasında Marcus'ü bile sikmeye yelteniyor. [kötülük]

Üç erkek karakterin de kendisine ait üç ana sahnesi var:

İlk bölüm "İd"i simgeleyen mütecaviz Tenya'nın, yani "Bilinçaltı"nın. Ortam olduça karışık, kamera durmadan sallanıyor, renkler, müzik ve sesler mide bulandırıcı. Burası bilinçaltı. normal hiçbir insan buradan hiçbir anlam çıkarmaz zaten. Her şey karman çorman. Bulunduğumuz ortamın adı "Rektum". Freud'un normal insan olabilmek için çocuklukta düzene sokulması gerektiğini söylediği ve İd'in krallığını sürdüğü yer. Tenya'nın Alex’e arkadan tecavüz ettiği, ardından tanınmayacak hale gelene kadar dövdüğü "Güzelliğinle her şeyi edebileceğini mi sanıyorsun, kaltak?!" dediği tünel. Pierre'in kafasını kırdığı Tenya'nın üzerine etraftakilerin döllerini attırdığı ve ölen kişi karşısında herkesin çılgın attığı yer. Kaos ortamı. Bastırılmış bütün sapkınlıkların iblisce fink attığı dipsiz cehennem kuyusu.

İkinci bölüm süperego'yu temsil eden entelektüel Pierre'in, yani "Üst bilinç"in, toplum bilincinin. Metro ve parti ortamı. Etrafta insanlar var, karakterler toplum içinde. muhabbet ediliyor, konuşuluyor. Özellikle de Pierre durmadan kendini ifade etmeye çalışıyor. "Düşünme"nin ve "Mantık"ın diğer şeylerden önemli olduğu anlatmaya çalışıyor diğer ikisine. Alex ona "Sorunun da bu senin; hep kendin dışındakileri düşünüyorsun, rahat ol, sal kendini biraz" diyor.

Üçüncü sahne, ego'yu temsil eden Marcus'ün, yani "Bilinç"in. Alex uykudan uyanıyor, bilinci yerine geliyor. kırımızı bir tünelin olduğu kötü bir rüya gördüğünü söylüyor. Yatakta birbirlerine aşk oyunları yapıyorlar. Anal seks teklifine "Hayır buna izin vermem… Her şeye ben karar veririm" diyor (Tenya'nın dayak sahnesinde söylediklerini hatırlayın: "Güzelliğinle her şeyi edebileceğini mi sanıyorsun, kaltak?!") Banyodaki test ile hamile olduğunu öğreniyor. Karnı şiş halde yatak sahnesi... Ve sonunda çocuklu park ortamı, çocuk doğuyor.

Filmin, seçimi seyirciye kalmış iki farklı zaman akışı var. Birincisi sondan başa doğru. Eğer bunu kabul edersek, tüm yaşananlar gerçek. tecavüz gerçek, Alex'in hastanelik olması gerçek, Tenya’nın ölümü gerçek... Anlaşılan birçok kimse filmi böyle kabul etmekte ve filmin "Geriye doğru" giden bir zaman akışı olduğunu iddia etmekte. Ama yönetmen daha en baştan bu durma tavrını koymakta ve bize gerek filmin adıyla (Irréversible) gerekse tanıtım cümlelerinden biriyle ("Geriye dönüş yoktur") karşı çıkmakta.

İkincisi ise düz zaman akışı. Bu durumda Alex uyanana kadar gördüklerimiz onun "Rüya"sı. iki sevgili uyandığında Marcus kolunun karıncalandığını söyleyip abuk-sabuk kol hareketleri yapıyor (rektum'da kırılan kolunu canlandırmaya çalışıyor) Filmin başında görünen yaşlı, şişman ve kızıyla ensest ilişkide bulunduğunu anlatan çıplak adam kim olabilir bu durumda? Alex'in babası tabi ki! Alex'e küçükken babası tecavüz etmişti ("Çünkü insan bir hayvandır"). şimdi de Alex rüyasında halen onun etkilerini yaşamakta ("Zaman her şeyi yok eder" mi gerçekten?) Tecavüz, dayak, ölüm.. Bunların hepsi çocukken yaşanan ve bastırılan travmanın rüyadaki tezahürleri. Freud'un kontrol altına alınması gerektiğini söylediği "Anal"ın (rektum, anal tecavüz, Marcus'ün sebepsizce aklına gelen Alex'i arkadan tecavüz analojisi) bilinçaltında ortaya çıkıvermesi ("Çünkü bazı şeyler onarılamaz") Bu zamana kadar halledilememiş ensest suçu ("Çünkü çoğu suç cezalandırılmaz") rüyalarda tekrar tekrar ortaya çıkmakta. Alex'in tecavüze uğradığı yerin bir yeraltı tüneli olması tecavüzün bastırılıp bilinçaltına itildiğini göstermekte. Pierre ve Marcus çocukluktan beri sorunlu rektumun içine girerek ta bağırsaklarda "Tenya"yı bulur ve yangın söndürücü ile - hem mecazi anlamda hem de kelime anlamıyla - Tenya'nın başını ezer. Süperego (Pierre) bile bir zaman sonra "Mantık"ı bir tarafa bırakmakta ("Çünkü intikam isteği, doğal bir dürtüdür", "Çünkü sevilen birini kaybetmek, insanı yıldırım çarpmış gibi mahveder")

Ama yönetmen bize çözümün bu olmadığını da gösteriyor ve cevabı filmin sonunda yapıştırıyor. Kötülüğü (Alex'in ensest geçmişi) mantıkla yenemezsiniz (Alex'in Pierre ile olan ilk evliliği) Onu ancak sevgiyle (Marcus) yenebilirsiniz. Eğer insanoğlu geleceğe umutla bakabilmek istiyorsa bunun tek yolu vardır, o da aşk. Nitekim, hamile olduğunu öğrendiğimiz Alex’de bu yolu seçmiştir. Şimdi çocuğuyla beraber parkta mutlu yarınlara doğru uzanmaktadır. ("Çünkü aşk, yaşamın pınarıdır")

Tüm simgeler yerine oturtulunca filmde gerekiz yere kullanılmış sert/çarpıcı sahnelerin bulunduğu söylenemez. Bilinçaltının temsil edildiği bölüm dışında hiçbir şiddet sahnesi yok. Hatta seyircilerin tepkisinden (kusmalar, sinema ortamını terk etmeler, yani görüntüleri kabullenememe) yönetmenin bilinçaltı tasvirinden iyi iş çıkardığı bile söylenebilir. Yönetmenin de tecavüzü onayladığını iddia edenlere ise ne demek gerek acaba? O sahneye dikkat edilirse, tecavüz boyunca kameranın yerde hareketsiz olduğu hatırlanacaktır. yönetmen burada bize şöyle seslenmektedir:

"Ey seyirci, kusuruma bakma ama az sonra olacak şeyleri sinematografik açılardan göremeyeceksin, çünkü ben kamerayı yere bırakıp kaçacağım. Kamerayı elime alıp benden bu sahneyi çekmemi bekleyemezsin. Ama ne var ki burası bilinçaltı, elimden bir şey gelmez, "Olduğu gibi" izleyeceksin, ben karışmıyorum, ne halin varsa gör!"

Peki tecavüz sırasında tünelden geçen ve durumu görür görmez topuklayan kim olabilir? Bunun yönetmen Gaspar Noé'nin bir tür kehaneti ve seyirciyle interaktivite çalışması olduğuna inanıyorum. Filmi sinemada izleyenler şöyle hafızalarını bir karıştırsın. Çoğu seyircinin müdahale etmediği için küfürler savurduğu kişi tecavüzün başlarında karşımıza çıkmakta. Acaba tam bu sahne gelmek üzereyken sinemada tecavüz görüntülerine dayanamayarak çıkmak isteyen birilerini hatırlıyor musunuz? Eğer cevabınız "Evet!" ise Gaspar Noé'nin kehaneti tutmuş demektir. Çünkü o tecavüze müdahale etmeyen kişi bizzat seyircinin kendisidir ve Gaspar Noé sormaktadır seyirciye;

"Nereye kaçıyorsun?!? Aptal olma! Bu bir film, gerçek değil! Eğer bir şeylere tepki duyuyorsan bunu gerçek hayatta yapman lazım. Eğer gerçekten tecavüzden iğreniyorsan, üçüncü sayfa haberlerini bir sinema filmi gibi izleyen ben miyim yoksa sen mi?! Benim filmim üçüncü sayfa haberlerinden daha mı gerçek ki sinemayı terkediyorsun? İki yüzlü olma! İki yüzlü olma! Bu halinle bir çocuktan farkın yok! Otur koltuğa! Sen, Allah bilir, Hollywood filmlerindeki ışıltılı hayatları da gerçek sanıyor, hayatını onlara özenerek geçiriyorsundur! Onların büyükler için yapılmış çizgi filmler olduğunu ne zaman anlayacaksın? Yaşamı(nı)n güzel olmasını istiyorsan, tepkini filmdeki şiddetin varlığına değil, gerçek hayatta şu anda bile olmakta olan şiddete göstermelisin."

Seyircinin aşırı tepkisine bakılırsa yönetmenin bir de "Dolaylı" amacı olabileceği varsayımı kaçınılmaz. Gaspar Noé şiddet sahnelerine gösterilen tepkilere bakarak filminin nasıl da hemencecik anlaşılmaz kılındığına deli gibi gülüyordur sanırım. İnsanlar öyle duruma getirilmişler ki sadece kurgulanmış şiddete odaklanarak filme not veriyorlar. Kimse her gün bir gazete haberinde olan gerçeklere (savaş, tecavüz, cinayet, hırsızlık ve akla hayale gelmeycek binlerce berbat olay) bunun onda biri kadar bile tepki göstermezken, bir filmi sadece tecavüz/şiddet var diye yargılamak, insanların birileri tarafından nasıl da tam ters alışkanlıklar kazandırıldığının ironik kanıtıdır (kimler acaba bu birileri?)